Başkan'ın Mesajı
Duyurular

Sosyal Medyada Hesaplarımız

Facebook I İnstagram I YouTube


Web Sayfamız Hizmetinizdedir.


Sakarya Hava Durumu
Bizi Takip Ediniz
Anket
Döviz Bilgieri
Merkez Bankası Döviz Kuru
  ALIŞ   SATIŞ
USD 38,0032   38,0716
EURO 43,2143   43,2922
Özlü Sözler
deneme
Son Ziyaretçi Yorumları
Furkan TOPÇUOĞLU
Web sitemiz hayırlı olsun, derneğimiz gelişerek ilerlemeye devam ediyor, başta başkanımız olmak üzere tüm yönetici ve üyelerimize titiz çalışmalarından dolayı teşekkür ederim.


Tüm ziyaretçi yorumları için tıklayınız.
Sponsorlarımız
Ziyaretçi Sayacı
Bugün: 32
Dün: 29
Toplam: 11134
30 OCAK 1923 MÜBADELE SÖZLEŞMESİ

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

30 OCAK 1923  MÜBADELE SÖZLEŞMESİ

Balkan savaşı öncesinde Osmanlı  ve Balkan Devletleri’nin sınırları.

 

SELANİK

1912 Balkan Savaşı öncesi Osmanlı yönetimi döneminde Selanik Vilayeti, kuzeyinde Kosova Vilayeti ve Bulgaristan, doğusunda Şarki Rumeli ve Edirne vilayetleri, güneyinde Ege Denizi ve batısında Manastır Vilayeti ile sınırlıydı. Türkülere konu olan Vardar Nehri ile Mübadele sınırını çizen Karasu Nehrinden başka İnce Karasu (Vistriça), Struma ve Galik nehirleri Selanik Vilayeti sınırları içinde denize kavuşur. Yüzölçümü 35.393 km.2, 1912 Balkan Savaşı öncesi nüfusu 1.142.940 kişiydi. Selanik, Siroz (Serez), Drama ve Taşoz sancaklarının bağlı olduğu Selanik Vilayeti ’nin merkezi Selanik şehriydi.

  

 

Selanik Merkez Kazası
Selanik kenti, Ege Denizi kıyısında Hortaç Dağı’nın güneyinde kurulmuş, Osmanlı’nın Rumeli’de İstanbul’dan sonraki en büyük ikinci şehriydi. İstanbul – Manastır tren yolu hattı üzerindedir. Balkan Yarımadası’nı boydan boya kesen yolların düğüm noktasında bulunması ve bu yolları işlek deniz ulaşımına bağlayan korumalı bir limana sahip olması önemli bir ticaret merkezi haline gelmesini sağlamıştır.

       

Selanik 1383-1387 yılları arasında dört yıllık bir kuşatmadan sonra I. Murat zamanında Osmanlı’nın eline geçti. Fakat Ankara Savaşı nedeniyle kent 100.000 akçe haraç karşılığı Venediklilere devredildi. 1430 yılında II. Murat tarafından üç günlük bir kuşatma sonrası Venediklilerden geri alındı. 1912 yılına kadar kesintisiz 518 yıl Osmanlı yönetiminde kaldı.

Selanik’in Osmanlı yönetimine girmesinden sonra şehrin ekonomik hayatını canlandırmak için kent merkezine ve çevresine ;

Anadolu’dan ve Osmanlı’nın Rumeli’deki topraklarından getirilen Türkler yerleştirildi.

Mustafa Kemal dahil Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda aktif rol alan sivil ve askeri şahsiyetlerin ya doğum yeri Selanik’tir, ya da görev yaptıkları yer. Ayrıca pek çok edebiyatçımızın, sanatçımızın ve bilim insanımızın doğum yeri de Selanik şehridir.

Mübadelede en önemli sevk limanlarından biri olan Selanik, tüm mübadiller için de çok önemli bir kenttir. Yalnız Merkez Kaza, Sancak ve Vilayet sınırları içerisinde yer alanlar değil, diğer vilayetlerden gelen mübadiller de kendilerini “Selanikli” olarak niteler.

31 Mart sonrası Abdülhamit’in zorunlu ikametgâhı Selanik’te ki Alatini Köşkü olmuştu.

Drama Sancağı
Drama, Selanik Vilayetinin 3. Sancağıydı. Egnatia yolu üzerindedir. Osmanlı yönetimi döneminde Drama Sancağı;

 Drama merkez kazası, Kavala, Pravişte, Sarışaban ve Ropçoz kazalarından oluşmaktaydı.

Drama Merkez Kazası
Kentin eski adı Drabescok olup Osmanlı kaynaklarında geçen Drama adı bu isme dayanır. Kentin ne zaman kurulduğu bilinmemekle birlikte tarihinin Makedonya Krallığı dönemine kadar uzandığı anlaşılmaktadır. Bu görüşü doğrulayacak şekilde kentin güneyinde tarihi Filippi Krallığı’nın kalıntıları mevcuttur. Kent, Bozdağ’ın eteklerinde kurulmuştur.

19.yy ortalarından itibaren Drama bir tütün kenti olmuştur. Kırsal alanda en önemli geçim kaynaklarından biri tütün üretimiydi. Drama Sancağında üretilen tütünler kent merkezindeki atölyelerde işleniyor ve Kavala Limanı’ndan ihraç ediliyordu.

 

Başta Mısır olmak üzere İngiltere, Almanya, Fransa, Avusturya-Macaristan, Rusya, Amerika , Belçika, İsveç-Norveç, Yunanistan, İsviçre, Danimarka, Polonya, Avustralya, Finlandiya, Malta, İskenderiye, Hindistan , Tunus ve İtalya gibi dünya pazarındaki büyük alıcıların tercih ettiği tütünlerdi.

 Halkın diğer önemli bir geçim kaynağı ise pamuk üretimi ve çadır bezi dokumacılığıydı. Osmanlı ülkesinin her yanına çadır bezleri buradan gitmekteydi.

 

Kentin içindeki Karpuzkaldıran (Aya Varvara) kaynak suyunun çevresinde halen ayakta olan eski tütün işleme atölyeleri ve zenginlerin konakları yer almaktadır. 

 
8 Ekim 1912 - 30 Mayıs 1913 tarihleri arasında; Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ Krallığı'ndan oluşan Balkan Birliği, Osmanlı İmparatorluğu'nun Balkanlardaki topraklarına saldırdılar. Savaş, 8 Ekim 1912 tarihinde başladı ve 7 ay, 3 hafta sürdü.

Balkan savaşı  30 Mayıs 1913 tarihinde sona erdiğinde;

 Osmanlı Devleti Rumeli ve Balkanlardaki topraklarının neredeyse tamamına yakınını kaybederken geride, Osmanlı tebaasıyken bir anda başka bir devletin azınlık statüsünde vatandaşları konumuna düşen yüz binlerce Müslüman Türk bırakmıştı.

 Yunanlar tarafından potansiyel tehlike olarak görülen Epir bölgesindeki, Selânik ve çevresindeki şehirler ile birlikte Ege Adalardaki Müslümanlara karşı yoğun baskı ve yer yer katliamlar yapılmaya  başlandı,ve bu durum yaklaşık on yıl sürdü.  

 

Bu dönemde Osmanlı Devletinin ekonomik durumu çok bozuktu. Sürekli savaşların masraflarına ek olarak Arnavutluk, Suriye ve Yemen isyanları devletin maddi gücünü tüketmişti. İç, dış borçlar ile bunların faizleri, altından kalkılamayacak duruma gelmiş ve dolayısıyla ordunun araç, gereç ve silâh ihtiyaçları temin edilememişti. Ordunun muharebe eğitimi çok yetersiz, birlik mevcutları çok düşük seviyede, ulaştırma imkânı kısıtlı, ikmal teşkilatı işlemez, harp stokları yetersiz ve hareket kabiliyetinden yoksun durumda idi. En önemlisinde ordu içinde birlik beraberlik, disiplin ve askerlik anlayışı kalmamıştı.
 

Beş asıra yakın bir Türk şehri olan Selanik  ve civarı Balkan savaşından en çok etkilenen yerlerin başında geliyordu. Camiler birbiri ardına yıkılırken, müezzinlerin yüzyıllardır ezan okuduğu  minareler susuyor ve diğer Balkan şehirlerinde olduğu gibi, Selanik Türkleri de can çekişiyordu. 
Savaşın başladığı 1912’den itibaren Türkiye’ye sağ salim ulaşabilmiş sürgün sayısı 413 bin 922 kişiydi. Balkanlar’da kalanların da sayısı belliydi ve göç edenlerle kalanların sayısı toplandığında savaş öncesindeki nüfusun yaklaşık 650 bininin kayıp olduğu ortaya çıktı.

 

Anlaşma öncesindeki durum

1922'de Yunan Ordusu'nun Anadolu'dan mağlup ayrılmasının ardından artık Anadolu'da can ve mal güvenliğini kaybettiğini düşünen 1.069.957 Anadolulu Rum'un Yunanistan'a göç etmesiyle göçmenleri boş arazi ve evlere yerleştirme sorununun baş gösterdiği Yunanistan'da, Anadolu'dan gelen göçmenler Müslümanları evlerinden çıkarmaya ve onların evlerine yerleşmeye başlamıştı. Rum göçmenlerin barınması için gerekli arazi ve evlerin bir kısmı Müslümanların Türkiye'ye gitmesiyle sağlanacaktı.

Hem Yunanistan'daki hem de Türkiye'deki azınlıkların sorunlarının daha da artması üzerine Lozan şehrinde barış antlaşmasının hazırlığı için görüşmelerin başladığı dönemde 30 Ocak 1923 tarihinde Türkiye ile Yunanistan arasında mübadeleyi öngören sözleşme imzalandı.

Çok acıklı sayfalarla dolu olan Rumeli’den Türk göçleri tarihi içinde Mübadele’nin apayrı bir yeri vardır. Mübadele en düzenli, en insanca ve başarılı bir göç olmuştur. Türkiye’de Türk nüfus yoğunluğunun artmasına da katkıda bulunmuştur.

23 Nisan 1923'te tekrar başlayan müzâkereler 24 Temmuz 1923'e kadar devam etti ve bu süreç Lozan Barış Antlaşması'nın imzalanması ile sonuçlandı.

 

LOZAN ANTLAŞMASI     24 Temmuz 1923

İsviçre'nin Lozan şehrinde,

 Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle ;

Britanya İmparatorluğu, Fransız Cumhuriyeti, İtalya Krallığı, Japon İmparatorluğu, Yunanistan Krallığı, Romanya Krallığı ve Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı (Yugoslavya) temsilcileri tarafından imzalanmış bir barış antlaşmasıdır.

Anlaşma, tüm tarafların onayladığına dair belgeler resmi olarak Paris'e iletildikten sonra, 6 Ağustos 1924 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye, antlaşmayı onayladığına dair belgeyi 31 Mart 1924'te teslim etmiştir.

 

Türkiye’de göçmenlerin yerleştirilecekleri iskân bölgeleri tespit edildi. Her iskân bölgesine Yunanistan’ın hangi bölgesinden ne kadar göçmen getirilip yerleştirileceği ve yerleştirilecek göçmenlerin hangi mesleklerden seçileceği planlandı. Göçmenlerin yeni iskân yerlerinin az çok eski yerlerine benzerlik göstermesine dikkat edildi.

Lozan Antlaşması ile, Müttefikler ve Türkiye arasında neredeyse on yıl önce başlayan savaş resmen sona erdi. Son Müttefik birlikleri Ekim'de İstanbul'dan ayrıldı ve Büyük Savaş'ın kendisinden daha uzun süren bir işgali sona erdi. 13 Ekim'de, Türk başkenti 470 yıl Osmanlı İmparatorluğu'nun ve bundan önce 1000 yıl Bizans İmparatorluğu'nun başkenti olan İstanbul'dan Ankara'ya resmi olarak taşındı. Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi.

 

Türk ve Yunan nüfus MÜBADEDELESİ ile ilgili sözleşmeler

Lozan-İsviçre'de 30 OCAK 1923 TARİHİNDE İMZALANMIŞTIR

 

Türkiye Dışişleri Bakanı ve Lozan Barış Konferansı‘nda Baş delege İsmet Paşa, elinde 14 maddelik bir hükûmet talimatıyla Lozan’a gitti. Bu ana talimatın 9. maddesi Türkiye’deki Rum azınlığı ile Yunanistan’daki Türk azınlığının mübadele edilmesi esasını öngörüyor, “Ekalliyetler: Esası mübadeledir.” diyordu. Bu talimat doğrultusunda Lozan’da Türk ve Yunan delegeleri 30 Ocak 1923 günü bir mübadele sözleşmesi (convention) ve bir protokol imzaladılar.

Türk ve Rum Nüfus Mübadelesine İlişkin Sözleşme ve Protokol” adını taşıyan ve 19 maddeden oluşan bu sözleşmenin başlıca hükümleri şunlardır: “Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Yunan Hükümeti aşağıdaki hükümleri kararlaştırmışlardır: Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk uyrukları ile, Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyruklarının,

 1 Mayıs 1923 tarihinden başlayarak, zorunlu mübadelesine girişilecektir .

(Md. 1). Bu kimselerden hiçbiri, Türk Hükûmetinin izni olmadıkça Türkiye’ye ya da Yunan Hükümetinin izni olmadıkça Yunanistan’a dönerek orada yerleşemeyecektir. Birinci maddede öngörülen mübadele:

a) İstanbul’da oturan Rumları,

b) Batı Trakya’da oturan Müslümanları kapsamayacaktır

( Md. 2).Mübadele yüzünden Türkiye’deki Rumların ya da Yunanistan’daki Türklerin mülkiyet haklarına ve alacaklarına bir zarar verilmeyecektir

MADDE: 3
Karşılıklı olarak, Rum ve Türk nüfusu mübadele edilecek olan toprakları 18 Ekim 1912 tarihinden sonra bırakıp gitmiş olan Rumlar ve Müslümanlar, 1 nci Maddede öngörülen mübadelenin kapsamına girer sayılacaklardır. İşbu Sözleşmede kullanılan “göçmenler” (emigrants) terimi, 18 Ekim 1912 tarihinden sonra göç etmesi gereken ya da göç etmiş bulunan bütün gerçek ya da tüzel kişileri kapsamaktadır.

MADDE: 4
Aileleri Türk ülkesini daha önce bırakıp gitmiş olup da kendileri Türkiye’de alıkonulmuş bulunan Rum halkından vucutça sağlam erkekler, işbu Sözleşme uyarınca, Yunanistan’a gönderilecek ilk kafileyi meydana getireceklerdir.

(Md. 5). Mübadele edilecek halklara mensup bir kimsenin, hangi nedenle olursa olsun, gidişine hiçbir engel çıkarılmayacaktır

(Md. 6). Göçmenler (mübadiller), bırakıp gidecekleri ülkenin uyrukluğunu yitirecekler ve vardıkları ülkenin topraklarına ayak bastıkları anda, bu ülkenin uyrukluğunu edinmiş olacaklardır

(Md. 7). Göçmenler her çeşit taşınır mallarını yanlarında götürmekte ya da bunları taşıttırmakta serbest olacaklardır… Taşını mallarının tümünü ya da bir bölümünü yanlarında götüremeyecek olan göçmenler, bunları oldukları yerde bırakabilecekler. Bu durumda, yerel makamlar, bırakılan taşınır malların dökümünü ve değerini, ilgili göçmenin gözleri önünde saptamakta görevli olacaklardır

 (Md. 8). Âkit Yüksek taraflardan her birinden dört ve Milletler Cemiyeti Konseyi’nin seçeceği üç (tarafsız) üyeden oluşan ve Türkiye’de ya da Yunanistan’a toplanacak olan, bir Karma Komisyon kurulacaktır. Komisyonun Başkanlığını, tarafsız üç üyeden her biri sıra ile yapacaktır

MADDE: 9
8 nci Maddede öngörülen göçmenlerin ve toplulukların kent ve köylerdeki taşınmaz mallarıyla, bu göçmenlerin ya da toplulukların bırakmış oldukları taşınır mallar, 11 nci Maddede öngörülen Karma Komisyonca, aşağıdaki hükümler uyarınca tasfiye edilecektir. Zorunlu mübadele uygulanacak bölgelerde bulunan ve mübadele uygulanmayacak bir bölgede yerleşmiş toplulukların din ya da hayır kurumlarına ait olan mallar da, aynı şartlar içinde, tasfiye edilecektir.

MADDE: 10
Bağıtlı  Tarafların ülkelerini daha önceden bırakıp gitmiş olan ve işbu Sözleşmenin 3 ncü Maddesi uyarınca nüfus (halkların) mübadelesinin kapsamına girer sayılan kimselere ait taşınır ya da taşınmaz malların tasfiyesi, 9 .Madde uyarınca, Türkiye ile Yunanistan’da 18 Ekim 1912 tarihinden bu yana yürürlüğe konmuş kanunlarla her çeşit yönetmeliklere (tüzüklere) göre ya da başka herhangi bir zoralım (müsadere), zorunlu satış, v.b. gibi,  işbu mallar üzerindeki mülkiyet hakkını herhangi bir yoldan kısıtlayıcı nitelikte hiçbir tedbire konu olmaksızın yürütülecektir. İşbu Madde ile 9 . Maddede öngörülen mallar, bu çeşit bir tedbire konu olurlarsa, bu mallara 11 Maddede öngörülen Komisyonca, bu tedbirler uygulanmamışçasına, değer biçilecektir. Kamulaştırılmış mallara gelince, Karma Komisyon, her iki ülkede mübadele kapsamına girecek kimselere ait olup da, mübadele uygulanacak topraklarda bulunan ve 18 Ekim 1912 den sonra kamulaştırılmış olan bu mallara yeniden değer biçecektir. Komisyon, bir zarar verilmiş olduğunu görürse, bu zararı mal sahiplerinin yararına onaracak bir zarar-giderim (tazminat) saptayacaktır. Bu zarar-giderim tutarı, mal sahiplerinin alacak hesabına ve kamulaştıran ülke Hükümetinin borç hesabına geçirilecektir. 8 nci ve 9 ncu Maddelerde göz önünde tutulan kimseler, şu ya da bu yoldan, yararlanmadan yoksun bırakıldıkları malların gelirlerini elde edememişlerse, bu gelirlerin tutarlarının kendilerine geri verilmesi, savaş öncesi ortalama gelir esas alınarak ve Karma Komisyonca saptanacak yol ve yöntemler uyarınca, sağlanacaktır. Yunanistan’daki Vakıf mallarının ve bunlardan doğan hak ve çıkarların, ve Türkiye’de Rumlara ait benzer tesislerin tasfiyesine girişirken, 11 .Maddede öngörülen Karma Komisyon, bu tesislerin ve bunlarla ilgili bulunan özel kişilerin haklarını ve çıkarlarını tam olarak korumak amacıyla, daha önce yapılmış Andlaşmalarda kabul edilmiş ilkelerden esinlenecektir. 11 . Maddede öngörülen Karma Komisyon, bu hükümleri uygulamakla görevli olacaktır.

 (Md. 11). Karma Komisyon, genel olarak, İşbu sözleşmede öngörülen göçü denetlemek, kolaylaştırmak ve… taşınır ve taşınmaz malların tasfiyesine girişmekle yetkili olacaktır… Karma Komisyon, genel olarak, işbu sözleşmenin uygulanmasında gerekli göreceği önlemleri almağa ve bu sözleşme yüzünden ortaya çıkabilecek tüm sorunları karara bağlamağa tam yetkili olacaktır. Tasfiye edilecek mallara, haklara ve çıkarlara ilişkin tüm itirazlar Karma Komisyonca kesin karara bağlanacaktır

(Md. 12). Karma Komisyon… tasfiyesi gereken taşınmaz mallara değer biçtirme işlemine girişmek için tam yetkili olacaktır

 (Md. 13). Komisyon, ilgili mal sahibine, elinden alınan ve bulunduğu ülkenin hükûmeti emrinde kalacak olan mallar için borçlu kalınan para tutarını belirten bir açıklama belgesi verecektir… Göçmenin, ilke olarak, göç ettiği ülkede, kendisine borçlu bulunulan paraların karşılığında, ayrıldığı ülkede bırakmış olacağı mallarla eşdeğerde ve nitelikte mal alması gerekecektir

MADDE: 14
Komisyon, ilgili mal sahibine, elinden alınan ve bulunduğu ülkenin Hükümeti emrinde kalacak olan mallardan dolayı borçlu kalınan para tutarını belirten bir bildiri belgesi verecektir. Bu bildiri belgeleri esas alınarak borçlu kalınan para tutarları, tasfiyenin yapılacağı ülke Hükümetinin, göçmenin mensup olduğu Hükümete karşı bir borcu olacaktır. Göçmenin, ilke olarak, göç ettiği ülkede, kendisine borçlu bulunulan paraların karşılığında, ayrıldığı ülkede bırakmış olacağı mallarla aynı değerde ve aynı nitelikte, mal alması gerekecektir. Yukarıda belirtilen biçimde bildiri belgeleri esası üzerinden, her iki Hükümetçe ödenmesi gereken paraların hesabı, her altı ayda bir çıkartılacaktır. Tasfiye işlemi tamamlandığı zaman, karşılıklı borçlar biribirine eşit çıkarsa, bununla ilgili hesaplar denkleştirilmiş (takas ve mahsup edilmiş) olacaktır. Bu denkleştirme işleminden sonra, Hükümetlerden biri ötekine borçlu kalırsa, bu borç peşin para ile ödenecektir.Borçlu Hükümet, bu ödeme işine süre tanınmasını isterse, yıllık en çok üç taksitte ödenmek şartıyla, Komisyon bu süreyi ona tanıyabilecektir. Komisyon, bu süre içinde ödenmesi gereken faizleri de saptayacaktır. Ödenecek  para oldukça önemli ise ve daha uzun sürelerin tanınmasını gerektirmekteyse, borçlu Hükümet, borçlu olduğu paranın yüzde yirmisine kadar Karma Komisyonca saptanacak bir parayı peşin olarak ödeyecek, geri kalan borç için de, Karma Komisyonca saptanacak oranda faizli ve yirmi yıllık bir süre içinde anaparaya çevrilebilecek borçlanma bonoları çıkarabilecektir. MADDE: 15
Göçü kolaylaştırmak amacıyla, ilgili Devletlerce, Karma Komisyonun saptayacağı şartlarla, Komisyona öndelik (avans) olarak ödemede bulunacaktır.

MADDE: 16
Türkiye ve Yunanistan Hükümetleri, işbu Sözleşme uyarınca, ülkelerini bırakıp gidecek olan kimselere yapılacak bildirilerle, bu kimselerin varış ülkesine taşınmak üzere yönelecekleri limanlara ilişkin bütün sorunlar üzerinde, 11 nci Maddede öngörülen Karma Komisyonla anlaşmaya varacaklardır. Bağıtlı Taraflar, mübadele edilecek halklara, gidişleri için konmuş tarihten önce yurtlarını bırakıp gitmelerine yol açacak, ya da mallarını ellerinden çıkartmak üzere doğrudan ya da dolaylı hiçbir baskıda bulunmamayı karşılıklı olarak yükümlenirler.

Madde uyarınca mübadele dışı bırakılacak bölgelerde oturanların, bu bölgelerde kalmak ya da oralara yeniden dönmek haklarıyla, Türkiye ve Yunanistan’da özgürlüklerinden ve mülkiyet haklarından serbestçe yararlanmalarına hiçbir engel çıkartılmayacaktır. Bu hüküm, mübadele dışı bırakılacak söz konusu bölgelerde oturanların mallarını başkalarına geçirmelerine ve bu kimselerden Türkiye’yi ya da Yunanistan’ı kendi istekleriyle bırakıp gitmek istiyeceklerin gidişine engel olma vesilesi olarak öne sürülemeyecektir.

MADDE: 17
Karma Komisyon çalışmaları ve işlerin yürütülmesi için gerekli giderler, Komisyonca saptanacak oranlar içinde, ilgili Hükümetlerce karşılanacaktır.

MADDE: 18
Bağıtlı Taraflar, işbu Sözleşmenin uygulanmasını sağlamak üzere, yasalarında gerekli değişiklikleri yapmağı yükümlenirler.

MADDE: 19
İşbu Sözleşme, Lozan’da, otuz Ocak bin dokuz yüz yirmi üç tarihinde, üç nüsha olarak düzenlenmiştir. Bu nüshalardan bir Yunanistan Hükümetine, biri Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine verilecek, üçüncüsü de doğruluğu onaylanmış birer örneğini, Türkiye ile yapılmış Barış Andlaşmasını imzalayan Devletlere yollayacak olan, Fransa Cumhuriyeti Hükümetine, bu Devletin arşivlerine konulmak üzere, teslim edilecektir.

Bu sözleşme Lozan Antlaşması’nın bir parçası sayıldı. Bu esaslar doğrultusunda hazırlıklar yapıldı. Mübadelenin 1 Mayıs 1923’te başlaması öngörülmüştü. Ama bu Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanması 24 Temmuz 1923’e, onaylanması daha da ileri sarktığı için Karma Mübadele Komisyonu ancak 7 Ekim 1923’te işe başlayabildi. Ondan sonra üç-dört yıl çok yoğun geçti. Türkiye’ye getirilecek yarım milyona yakın göçmenin (mübadilin) toplanıp Türkiye’ye taşınması, yerleştirilmesi, üretici duruma getirilmesi hiç de kolay bir iş değildi. Çiçeği burnundaki Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk uğraştığı sorunlardan biri bu oldu. Türkiye ile Yunanistan arasında birçok pürüz çıktı.  İstanbul Rumları ile Batı Trakya Türkleri mübadele dışında bırakılmıştı. Bunlara Fransızca “yerleşik”, “yerleşmiş” kimseler anlamında “établi” deniyordu. Bu konuda Türkiye ile Yunanistan arasında ciddi gerginlikler çıktı. Batı Trakya Türkleri mübadele dışındaydı. Yunan Hükûmeti bu soydaşlarımızın mallarına el koyma yoluna sapınca,  misilleme olarak halk da İstanbul Rumlarının mallarına el koymaya kalkıştı. Özellikle mübadillerin Yunanistan’da bıraktıkları taşınır, taşınmaz mallarına değer biçilmesi konusunda pek çok şikâyet vardı. Türkiye’de, göçmenlerin iskân işlerinin başarıyla yürütülmesi için özel bir teşkilatlanmaya gidildi. Cumhuriyetin ilanından hemen sonra, 8 Kasım 1923’te, Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti kuruldu. Bu bakanlığın içinde mübadillere ilişkin iki birim kuruldu: Biri Mübadele ve İskân Genel Müdürlüğü,  diğeri İmar Genel Müdürlüğü idi.

Türkiye’de göçmenlerin yerleştirilecekleri iskân bölgeleri tespit edildi. Göçmenlerin yeni iskân yerlerinin az çok eski yerlerine benzerlik göstermesine dikkat edildi .Her iskân bölgesine Yunanistan’ın hangi bölgesinden ne kadar göçmen getirilip yerleştirileceği ve yerleştirilecek göçmenlerin hangi mesleklerden seçileceği planlandı.

Türk ve Yunan makamlarının karşılıklı isteği doğrultusunda ve Konferansa katılan diğer ülkelerin desteğiyle çok kısa bir zamanda imzalanan sözleşmenin uygulanması, ne yazık ki, o kadar kolay olmamıştır. Hem Türkiye’ye hem de Yunanistan’a göç etmek zorunda kalan göçmenler, gittikleri ülkelerde pek çok zorluklarla karşılaşmış, trajik olayların ortaya çıkması engellenememiştir. Bu yüzden konunun tam olarak çözüme kavuşturulması 1930’lara sarkmıştır.

Bu insanlar tamamen mensup oldukları dine göre mübadeleye tabi tutulmuşlardı. İkinci önemli özellik ise Sözleşmenin geriye dönük olmasıdır. Tarihte ilk defa, zorunlu göç Uluslararası Hukuk tarafından meşrulaştırılmış oluyordu). Mübadiller açısından bakıldığında, pek çok insanın doğup büyüdüğü yerleri terk ederek yeni bir ülkeye taşınmaları psikolojik travmalara neden olmuştur.

 Uyum sorunu Yunanistan’a göç eden Rumlar arasında daha şiddetli yaşanmış ve bu göçmenlerin çoğu Avrupa ve Amerika’ya göç etmek zorunda kalmışlardır.

Mübadele Antlaşması şartlarına göre, Türkiye’ye gelen göçmenlerin Rumların boşalttıkları alanlara yerleştirilmesi gerekmekteydi. Bu yerleştirme, göçmenlerin terk ettikleri yerlerin iklim ve hayat şartlarına uygun olarak yapılacaktı. Fakat bu süreç uzun ve detaylı bir çalışma gerektirmekteydi ve her iki devlet de mübadelenin bir an önce başlatılmasından yanaydı. Bu sebeple göçmen yerleşim yerlerinin “kıyı, kent, kasaba ve köylerden başlanarak, demiryolu ve diğer ulaşım araçlarının gidebildiği yerlere kaydırılması yoluna gidilmiştir”.

Türk-Yunan mübadelesi, her ne kadar tarihsel olaylar ve azınlıkların ülke içinde yarattığı karışıklıklarla ilişkilendirilse de, türdeş bir ulus yaratma gayretinde olan Türkiye ve Yunanistan’ın azınlıklardan kurtulma çabasının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. İki devletin resmi olarak benimsedikleri bu politika, ülkedeki sorunların temel sebeplerinden biri olarak azınlıkları görmüş ve olaylara karışıp karışmadıklarına bakmaksızın içlerindeki azınlıkların topluca sürgün edilmelerini meşrulaştırma aracı olarak kullanılmıştır.

Türk-Yunan mübadelesi, zorunlu göçü hukuken meşru bir politika aracı haline getirerek, diğer devletlerin de uygulayacağı bir örnek teşkil etmiştir. 1944 yılında Polonya ve Sovyetler Birliği, 1946 yılında da Çekoslovakya ve Macaristan arasında gerçekleştirilen nüfus mübadeleleri, Türk-Yunan mübadelesini örnek almıştır

Mübadele sadece mübadiller açısından değil, aynı zamanda Türkiye ve Yunanistan’ın sosyal, ekonomik ve siyasi yaşamlarında da önemli etkiler doğurmuştur. Türkiye’nin daha önceden bu tür göçmenlere ev sahipliği yapması ve Yunanistan’dan gelen göçmenler için uyguladığı iskân politikaları yeni gelen göçmenlerin toplumsal hayata daha çabuk uyum sağlamalarını kolaylaştırmıştır. Ancak, giden göçmenlerin çoğunun Türkiye ekonomisindeki yeri dikkate alındığında ekonomik olarak çok ağır bedeller ödendiği de açıktır. Ayrıca iskân politikasındaki aksaklıklar pek çok göçmenin uzun yıllar zorluk içinde yaşamalarına sebep olmuştur.

Mübadelenin kökeni, çok milletli imparatorluk topraklarının tek milletli ulus devletine dönüştürülmesinden kaynaklanmıştır. 1820’lerde Yunanlılar “Yunanistan Yunanlarındır” sloganıyla hareket etmeye başlayınca Türklere Yunanistan’da hayat hakkı tanımama yoluna sapmışlardı. Çok acıklı sayfalarla dolu olan Rumeli’den Türk göçleri bu şartlara dayanarak başlamıştır. Bu göçlerin  içinde Mübadele ’nin apayrı bir yeri vardır.

Halk ; evini, bahçesindeki çiçeklerini, tarlasındaki tohumunu, sütünü sağdığı ineğini, koyunununu, memleketini bırakıp neden gitmek zorunda olduklarını kavramakta zorlanmış, 1430 yılından bu yana 518 yıl yaşadıkları bu topraklardan ayrılmayı , komşularının artık onlara düşman olmasını bir türlü anlayamamıştır.

Bilinmeze doğru çıkılan bu yolculukta çekilen çileler büyük bir tevekkülle karşılanmış ve  maalesef sonraki kuşaklara yeteri kadar aktarılamamıştır. Dedelerimiz acı günleri hatırlamayı değil unutmayı tercih etmiştir.

 Yunanistan’a göç edenler için ise durum daha da dramatik bir hal almıştır. Yunanistan’ın toplu iskân politikası bir süre sonra sadece göçmenlerden oluşan yeni yerleşim birimlerinin ortaya çıkmasına sebep olmuş, bu durum da onların toplumsal hayata uyumunu zorlaştırmıştır. Sonuç olarak Yunanistan’dan Avrupa ve Amerika’ya yeni göç hareketleri ortaya çıkmıştır. Ayrıca Yunanistan’ın nüfusunun zaten az olması ve gelen göçmenlerin sayıca fazla olması ülkenin demografik ve ekonomik yapısını derinden etkilemiştir.

Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen Yunanistan mübadele meselesini bir ulusal sorun haline getirmeyi başarmış ve bu konuda pek çok sanatsal ve akademik çalışmanın ortaya çıkmasına katkıda bulunmuştur.

Yunanistan “hatırlamayı” tercih ederken Türkiye “unutmayı” tercih etmiş bu da Türkiye’de bu konudaki çalışmaların sınırlı ve kısır kalmasına yol açmıştır.

                                                                                                                     

                                                                                                    H.BEYHAN YURDASAVAŞ ÖZKAN

                                                                                                  SERDİVAN MÜBADiLLERİ DERNEĞİ

                                                                                                                      KÜLTÜR GRUBU




Okunma Sayısı: 249

3.16.68.225
DİĞER HABERLER

Serdivan Mübadilleri Derneği

© Copyright 2024  V4.5 Tüm Hakları Saklıdır.


Whatsapp  Destek
Whatsapp Destek