Başkan'ın Mesajı
Duyurular

Sosyal Medyada Hesaplarımız

Facebook I İnstagram I YouTube


Web Sayfamız Hizmetinizdedir.


Sakarya Hava Durumu
Bizi Takip Ediniz
Anket
Döviz Bilgieri
Merkez Bankası Döviz Kuru
  ALIŞ   SATIŞ
USD 38,0032   38,0716
EURO 43,2143   43,2922
Özlü Sözler
deneme
Son Ziyaretçi Yorumları
Furkan TOPÇUOĞLU
Web sitemiz hayırlı olsun, derneğimiz gelişerek ilerlemeye devam ediyor, başta başkanımız olmak üzere tüm yönetici ve üyelerimize titiz çalışmalarından dolayı teşekkür ederim.


Tüm ziyaretçi yorumları için tıklayınız.
Sponsorlarımız
Ziyaretçi Sayacı
Bugün: 63
Dün: 97
Toplam: 11322
YAZARIMIZ Halim BURUCU TÜM YAZILARI

Halim BURUCU SON MAKALESİ


Gözlerdeki Son Bakış

                                Gözlerdeki Son Bakış

Mübadelenin Sessiz Tanıkları ve Yitirilen Kıyılar

Bir geminin güvertesinde, rüzgâr denizin tuzlu kokusunu getirirken, yolcular ağır bir sessizliğe gömülmüştü. Ayrılığın ağırlığını taşıyan gözler ufka kilitlenmiş, vedanın soğuk gerçeği içlerine işlemişti. Bir yaşlı kadın, elindeki mendille gözyaşlarını silerken, kendisini büyüten topraklara son bir kez bakıyordu. Çocuklar, olup bitenin farkında olmadan, ama anne babalarının yüzlerinden kaygıyı sezinleyerek birbirlerine sokuluyorlardı.

Mübadele, yalnızca bir yer değiştirme değil, ruhun en derin yanlarını sorgulatan bir kopuştu. İnsan, doğduğu ve büyüdüğü yerleri bırakırken, sadece evlerini değil, aidiyetini de geride bırakıyordu. O gemiden geriye bakıldığında görülen şey yalnızca eski bir şehir, eski bir sokak değil; geçmişin bütün sıcaklığıydı. Duvarda asılı duran saat, komşunun sabah selamı, çarşıdaki tanıdık yüzler, çocukken oynanan taş sokaklar... Hepsi bir anda geride kalıyordu.

Belirsizliğin Kıyısında

Mübadele ile göç edenlerin kalplerinde yankılanan en büyük duygu belirsizlikti. Yeni bir hayatın kapısında dururken, bilinmeyenin ağırlığı taşıyordu. Kimileri yeni topraklara umutla bakmaya çalışırken, kimileri kendi geçmişlerine sıkı sıkıya tutunmuştu. Bu belirsizlik, özellikle yaşlılar için en büyük yüklerden biriydi. Gençler, yeni bir başlangıcın içinde kendilerini bir yere koyabilme ihtimaliyle hareket ederken, yaşlılar geçmişlerini geride bırakmanın hüznünü taşıyordu.

"Burada da bir evimiz olacak mı?" diye soruyordu bir adam, eşinin gözlerine bakarak. Ama kimse kesin bir yanıt veremiyordu. Göçün getirdiği bilinmezlik, insanı en derin yalnızlığıyla yüzleştiriyordu. Bir yere ait olma ihtiyacı, yeni bir kimlik oluşturma mecburiyeti doğuruyordu.

Kimlik ve Hatıralar

Göç edenler için en büyük kayıplardan biri, kimliklerinin paramparça olmasıydı. İnsan sadece bir milletten ibaret değildir; yaşadığı sokaklar, konuştuğu dil, yediği yemek, dinlediği müzik, öğrendiği hikâyeler onun kimliğini şekillendirir. Göçmenler, geçmişlerini yeni hayatlarına taşımak için ellerinden geleni yaparlar. Mutfağa Rumeli'nin tatlarını, sofraya eski evlerinden getirdikleri hikâyeleri eklerler. Ama geride kalanlar, silinmeye yüz tutan bir kimliğin sessiz tanıkları olmaya devam ederler.

Drama’dan ayrılan bir ailenin çocuğu, yıllar sonra büyükannesinin anlattığı masalları hatırlarken, kendisini köklerinden kopmuş hissetmişti. "Biz artık burada mıyız, orada mıydık?" diye soruyordu. Zihnindeki anılar, geçmiş ile bugün arasında gidip geliyordu.

Geriye Bakarken

O gemiden son kez geriye bakıldığında, sadece mekanlar değil, insanın ruhundaki bir parçanın da orada kaldığı hissediliyordu. Deniz, tüm bu duyguların sessiz şahidi olmuştu. Dalgalar, göç edenlerin gözyaşlarını, korkularını ve umutlarını içine çekmişti. Ama her göçmen, ardında bıraktığı hikâyelerle, kendi içinde bir geçmiş yaşatmaya devam ediyordu.

O yolculuk, sadece bir yer değişikliği değil; bir hayatın yeniden yazılmasıydı. Ve bazen, geçmişin gölgesinde yaşamak, geleceğin belirsizliğiyle yüzleşmekten daha zor olabiliyordu. Göç edenler, yalnızca bir yere değil, hatıralarının korunaklı anılarına da tutunarak yeni hayatlarına adım atıyorlardı. Ama içlerinde, son bir kez arkalarına dönüp baktıklarında hissettikleri duygu hiç eksilmiyordu. Bir daha ayak basamayacakları kıyılara duyulan sonsuz özlem.

Bilinmeze Yolculuk

Gemi yol alırken geriye bakarak, geçmişlerinden bir parçalarını sonsuza dek kaybettiğini hissediyorlardı. Ama aynı zamanda, bilinmeze doğru bir yolculuğa çıkmanın çaresizliğiyle yüzleşiyorlardı. Göç edenler, gittikleri yerde nasıl bir yaşam beklediğini bilmeden, kendilerini belirsizliğin dalgalarına bırakacaklardı.

Yeni bir ülke, yeni sokaklar, yeni komşular… Fakat bu yenilikler umut mu vaat ediyor, yoksa korkuyu mu besliyor? Gemideki insanlar birbirlerine fısıldıyor: "Yine üzüm bağlarımız olacak mı?", "Toprağımız olacak mı?", "Tütün yetiştirilebilecek miyiz? Bu soruların hiçbirinin kesin bir cevabı yoktu. Geride bırakılan geçmiş, bütün netliğiyle hafızada yankılanırken, gelecek sisler içinde kayboluyordu.

Bilmediğin Bir Dünyaya Adım Atmak

Göçün en zor yanlarından biri, tanıdık olan her şeyin geride kalmasıdır. Yüzünü döndüğünde, alıştığın pazar yerini göremezsin. Sabahları ekmek aldığın fırın, çocukken oynadığın sokak, bayramlarda toplanılan ev artık yoktur. Karşına çıkan yeni şehir, seni misafir olarak kabul eder; ama senin için burası bir yuva mıdır, yoksa bir zorunluluk mu?

Yeni topraklara ilk adım atıldığında, yüzler farklıdır. Konuşulan dil tanıdıktır belki, ama aksanlar, kelimeler, alışkanlıklar değişmiştir. Kimileri göçmenleri hoşgörüyle karşılar, kimileri mesafeyle bakar. "Buradan mısın?" diye sorulduğunda, insan kendisini hangi yere ait hissetmesi gerektiğini bilemez.

Umudun ve Korkunun İç İçe Geçtiği Anlar

Mübadillerin içinde birbirine karşıt iki duygu vardır: umut ve korku. Bir yandan, yeni bir başlangıç yapmanın ihtimali doğar. Belki yeni bir ev inşa edilecektir, belki yeni arkadaşlıklar kurulacaktır. Ama diğer yandan, bilinmezlik içinde kaybolmanın endişesi içi kemirir. İnsan yeni bir kimlik oluşturmak zorunda hisseder kendisini, çünkü eski kimliği artık eksik kalmıştır.

Büyüklerinden dinledikleri hikâyeler, arkalarında bıraktıkları şehirlerle ilgili anlatılar zamanla değişir. Mübadiller, yeni ülkelerindeki çocuklarına eski vatanlarını anlatırken, zamanla o yer bir efsaneye dönüşür. Artık gidip göremeyecekleri o sokaklar, anılarda daha canlıdır. Ama bu geçmiş, göç edenlerin içindeki boşluğu doldurmaya yetmez.

Göç, Zihinde Sonsuza Dek Devam Eder

Bir gemiyle başlayan yolculuk, fiziksel olarak sona erer ama ruhsal olarak asla bitmez. İnsan yeni bir ülkede yaşamaya başlasa bile, göçün içinde yarattığı aidiyet arayışı hiç kaybolmaz. Kimileri geçmişini hatıralarla yaşatmaya devam eder; kimileri sessizce kabullenir. Ama o geriye bakılan an, göç eden her insanın ruhunda derin bir iz bırakır.

Geçmişin kaybı ve geleceğin bilinmezliği, göçmenleri sürekli bir sorgulamaya iter. Kendilerini yeni evlerinde nasıl tanımlayacaklarını bilmeden, eski sokakları hatırlayarak yollarına devam ederler. Ve bazen, geçmişin sıcaklığına duyulan özlem, geleceğin belirsizliğiyle iç içe geçerek, insanın kalbinde sonsuz bir boşluk yaratır.

Geçmişin İzlerini Yaşatmak: Atalarımızın Mirasına Sahip Çıkmak

Bizler, bu topraklarda yaşayanların çocukları olarak, atalarımızın acılarını hissederek yaşıyor muyuz? Onların göç yolculuğunda bıraktıkları gözyaşlarını, geride kalan evlerinin sıcaklığını, memleketlerinden getirdikleri umutları anlamaya çalışıyor muyuz?  Göç, sadece bir yer değiştirme değil, bir kimliğin taşınması olduğundan., bizler mübadil torunları olarak bu kimliği yaşatarak onların bize bıraktığı mirasa sahip çıkacak mıyız?

Atalarımızın anıları, bu ülkenin sokaklarında, evlerinde ve tarih kitaplarında hâlâ yankılanıyor. Onların yaşadığı zorlukları hatırlamak, bu topraklarda bize miras kalan kültürü, gelenekleri ve hikâyeleri korumak hepimizin sorumluluğudur. Çünkü geçmişin izlerini silmek, sadece bir tarihin unutulması değil, köklerimizin eksilmesi demektir.

Bugün, Rumeli’den, Balkanlar’dan göç edenlerin mübadil torunları olarak, onların anılarının yok olup gitmesine izin vermemeliyiz. Bizler dedelerimizin yaşattıkları kültürel zenginlikleri devam ettirmek için birlikte hareket etmeli ve derneğiniz çatısı altında onların memleket hatıralarına sahip çıkmalıyız. Çünkü onların mücadelesi, bizim kimliğimizin temel taşlarından biridir. Bir zamanlar ufka gözlerini dikenler, bugün bizim hatıralımızda yaşamakta. Ve bizler, onların hikâyelerini unutmamak için geçmişi koruyarak, geleceğe taşımakla yükümlüyüz. Çünkü hatırlamak yalnızca bir görev değil; aynı zamanda bir vefa, bir bağlılık ve kaybolan kimlikleri yaşatma çabasıdır

 

 

 

 

 



YAZARIMIZ Halim BURUCU TÜM YAZILARI






Serdivan Mübadilleri Derneği

© Copyright 2024  V4.5 Tüm Hakları Saklıdır.


Whatsapp  Destek
Whatsapp Destek